20 Ağustos 2015 Perşembe

Düğün Parasıyla Dünya Turuna Çıktılar

Duygu ve Afgan Karahan aslında iki gazeteci. Bir gün ‘Sabah 8 akşam 5’, ‘yılda iki hafta izin’ rutininden sıkılıp radikal bir karar aldılar. Dünya turuna çıkmaya karar verdiler. Rusya’dan başladıkları 12 ülke, 55 şehri geride bıraktılar.



Hayatınıza bir ‘dünya turu’ arası verme nedeniniz nedir?




- Tekdüze yaşantımızdan uzaklaşmak istedik. Erteledikçe belki de bir daha fırsat bulamayacağımız bir sürü şeyi yapmak amacıyla verdiğimiz bu aranın ne kadar süreceğini biz de bilmiyoruz. Tanıştığımız insanlardan farklı hikâyeler duyuyor ve planlarımızı değiştiriyoruz. Altı buçuk aydır yoldayız. Bütçemize bakarsak yaz sonunda evin yolunu tutabiliriz...


Dünya turuna karar vermeden önce ne yapıyordunuz?
- İkimiz de aylık yayın yapan bir teknolojik ürün dergisinde editörlük yapıyorduk. Bilgisayar başında sabah 8 akşam 5 mesai yapan, trafikte saatler harcayan hemen herkes gibi bizim de evden işe - işten eve şeklinde bir hayatımız vardı. Bunu değiştirmemek için gerçekte hiçbir neden olmadığını gördük.


Fikir nasıl ortaya çıktı?

- İki yıldan fazladır ‘Couchsurfing’ (misafirperverlik ağı) yapıyorduk ve bu süre boyunca onlarca farklı ülkeden onlarca insanı evimizde misafir ettik. Maceralarını dinledikçe, dünyayı gezip görmenin o kadar da zor olmadığını anladık ve “Biz neden yapamayalım ki” dedik. Elimizdeki parayı ve bir yıl önceki düğünümüzden kalanları ev ya da araba peşinatı yapmak yerine bu tura yatırmaya karar verdik.

Bugüne kadar nereleri gezdiniz? Kaç kilometre yol kat ettiniz?
- Şimdiye kadar 12 ülke ve 55 şehir gezdik. İlk durağımız Rusya’yı St. Petersburg’dan Vladivostok’a kadar sadece trenle geçtik. Toplamda 39 bin kilometreyi geride bıraktık. Şu an, uzun bir süre geçirmeyi planladığımız Avustralya’dayız. Buradan sonra Yeni Zelanda’da birkaç ay kalıp, Pasifik adalarını görmek istiyoruz.


En beğendiğiniz yer neresi oldu?

- Gündoğumundan günbatımına kadar tuktuk’la (motor taksi) gezdiğimiz Angkor Wat, turumuzun belki de en şiirsel durağıydı. Binlerce yıl önce Khmerler’in inşa ettiği Kamboçya’daki bu dev tapınak kompleksinde gezerken kendimizi bir film setindeymiş gibi hissettik. Yüksek tepeleri birbirine bağlayan ve ucu bucağı görünmeyen Çin Seddi’nden de çok etkilendik.




Dünyayı gezmek nasıl bir duygu?
- Bazen dünyanın öbür ucunda oluğumuzu fark edip “bunu gerçekten yapıyoruz” diyor ve tekrar şaşırıyoruz. Her gün, her insan, her ülke, her manzara bir öncekinden tamamen farklı. Her yeni yer bizim için bir sürpriz. Bu sürprizi bir haftalık yıllık izne sığdırmaya çalışmadığımızı, tüm hayatımızın büyük bir sürprizden ibaret olduğunu bilmek harika.

Seyahatlerinizi hangi araçlarla gerçekleştiriyorsunuz?
- En sevdiğimiz ulaşım aracı tren ama ne yazık ki dünyanın birçok ülkesinde yaklaşık bir ay geçirdiğimiz Rusya’daki gibi bir demiryolu ağı yok. Kimi zaman tatsız ve kimi zaman daha pahalı ulaşım araçlarını kullanıyoruz. Tüm harcamalarımızın hesabını tuttuğumuz tabloya göre şimdiye kadar 21 tren, 16 uçak, 25 otobüs / minivan, 7 de deniz yolculuğu yapmışız.


Yolculuk boyunca yaşadığınız en olumsuz durum neydi?

Bir haftalık milli bayram tatili boyunca Çin’de olmak ve on milyonlarca insanla birlikte bir yerden bir yere gitmeye çalışmaktı. Kalabalığı hatırladıkça bile içimiz daralıyor. Keyfini sürmek güzel ama bir sürü detayla da başa çıkmamız gerek. Sanki dünyanın tüm boş zamanı bizimmiş bir yandan da dünya kadar işimiz varmış gibi davranıyoruz.Afgan: Avustralya’daki trenleri araştırırken Darwin - Adelaide hattında çalışan trenin adının, eskiden bu yolda ticaret yapan deve üzerindeki Afganlar’a atfen The Ghan (yani Afgan) olduğunu öğrendim. Logosu da çok hoşuma gitti ve Borneo’dayken dövme olarak yaptırmaya karar verdim. Avustralya’ya gelmeden önce tren şirketiyle iletişime geçip durumu anlattım ve biletlerin çok pahalı olduğunu ama bu yolculuğu yapmak istediğimizi söyledim. Sağ olsunlar bizi kırmayıp iki bilet ayarladılar ve ülkeyi The Ghan’la kuzeyden güneye hiç para harcamadan geçmiş olduk.Duygu ve Afgan Karahan tüm seyahat fotoğraflarını ve maceralarını facebook.com/dunyaturubizimisimiz adreslerinden paylaşıyor.



30 Temmuz 2015 Perşembe

Tatilde Okumanız İçin 10 Kitap Önerisi :)



Merhabalar,
Herkes tatil planlarını yapmıştır muhtemelen. Eee planlar yapıldıysa geriye ne kaldı? Tabii ki tatil alışverişi… En zevkli kısmı :) Tatil alışverişinin en eğlenceli kısımlarından biri de bana göre kitap alışverişi. Plajda güneşlenirken hem can sıkıntısını gidermek hem de entelektüel bir hava katmak için kitap olmazsa olmazımız. Ha unutmadan İnstagram ve Facebook fotoğrafları da plaj ve kitap ikilisi olmadan olmaz :) Bende sizin için plajda okunacak çok güzel kitaplar derledim. Ekranı aşağıya kaydırmaya başlayın, çünkü kitap maceramız başlıyor ;)


1) Mario Vargas Llosa / Hınzır Kız
İsmiyle dikkatimi çekmiş yazarlardan Mario Vargas 2010 yılında Nobel ödülü aldı. Romanı ‘Hınzır Kız’da kitapçı raflarında sıcak sıcak seni bekliyor. Hazır olun kitaptan küçük küçük tüyolar geliyor:
Yakışıklı çevirmen Ricardo gönlünü gözleri fel fecir okuyan fettan mı fettan Hınzır Kız’a kaptırır ve olaylar başlar. Ricordo ile Hınzır Kız’ın arasındaki imkânsız aşkın perde arkasındaysa 20. Yüzyılın ikinci yarısında hem Peru’da hem de dünyanın genelini etkileyecek önemli tarihî ve toplumsal olaylar yaşanmaktadır. Mario Vargas Llosa’nın “Aşka dair ilk romanım” dediği Hınzır Kız’ı okurken 1950’li yılların Lima’sından başlayıp Paris, Londra, Tokyo ve Madrid’e dek uzanan inanılmaz bir aşk öyküsüyle sarıp sarmalanacaksınız.
2) Zülfü Livaneli / Konstantiniyye Oteli
En sevdiğim romancılardan Zülfü Livaneli’nin de bu yaz başında İstanbul’un derinliklerini anlattığı Konstantiniyye Oteli romanı beni inanılmaz sevindirdi, çünkü Zülfü Livaneli okumak hele ki yazın plajda okumak bir harika.
Konstantiniyye Oteli’nde Zülfü Livaneli şehrin büyülü yanıyla dramatik yanını birleştirerek zevkli bir yazın ortaya çıkarmış. Roman yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli’nin açılış günü ve yılbaşı partisiyle başlar. Bu özel partide İstanbul’un seçkin ve tanınmış şahsiyetleri Sultanahmet’te Eski Bizans Sarayı üzerine yapılmış bu esrarengiz otelde bir araya gelirler. Bu partiye bir de davetsiz misafirler, yüzlerce yıldız yeraltında yatan ölüler konuk olurlar ve asıl parti işte o anda başlar.
Konstantiniyye Oteli ile bambaşka diyarlara bambaşka boyutlara doğru yolculuk edeceksiniz.
3) Sarah Jio / Elveda Haziran
Sarah Jio’nun sıcacık romanlarına doyamayanlar için yazarın son kitabı ilaç gibi gelecek. Plajda püfür püfür esen deniz rüzgârıyla mest olmuş bir şekilde Elveda Haziran’ı okumak emin olun inanılmaz keyifli olacak ;)
Romanın karakteri June Andersen bu yaşına dek
Elveda Haziran’ı okuyup bitirdiğinizde anınızı sorgularken geçmiş hayatınıza zeytin dalı uzatacaksınız. Her zorluğun bir çıkış yolu elbet olduğunu anlayıp derin bir oh çekeceksiniz.
4) Irvin D. Yalom / Günübirlik Hayatlar
Psikolojiyle ilgileniyorsanız Psikiyatrist Irvin D. Yalom’un gerçek psikoterapi öyküleri çok ilginizi çekecek. Irvin D. Yalom öykülerinde diğer psikolojik öykülerden farklı olarak hastalarıyla terapi yaparken yaşadığı sarsıntıyı da tüm açıklığıyla anlatıyor.
Irvin D. Yalom bu öykülerinden yola çıkarak hayatın kısalığını ve bu kısacık hayatta her günün tadına varmanın yollarını anlatmaya çalışıyor. Tatilde okunacak sıcacık öyküleriyle bu kitaba doyamayacaksınız.
5) Franz Kafka / Milena’ya Mektuplar
Aşkı ve Kafka’nın iç dünyasını tanımak isteyen tatilciler için mutlaka plajda orada burada okunacak bir kitap. Kafka, Prag’ta bir yemek sırasında gazeteci Milena’ya aşık olur ve aşkını mektuplara taşır. Telefonun, internetin olmadığı, tek iletişim yolunun mektup olduğu o dönemin Kafka Milena aşkına hayran kalacaksınız benden söylemesi.
6) Helen Fielding / Bridget Jones Deliriyorum Bu Çocuğa
Bridget Jones’u hatırlıyor musunuz? Hani kiloları ve çikolatayla başı dertte olan Bridget Jones. İşte bu kitapta Bridget artık 2 çocuklu ve bekâr bir anne olarak hayatına devam ediyor. Fakat hala başı kilolarıyla ve erkeklerle dertte L
Bridget yaşlılığa adım adım ilerlerken kırışıklıklarını dert etmemeye çalışarak yazarlık kariyerine devam ediyor. Sıfır beden olmak için ne yapmalı? Yeni tanıştığı yakışıklı adamla kaçıncı buluşmadan sonra olaya ciddi bakmalı? Botoks yaptırmalı mı? Bridget’ın hikâyesi yeni sorular ve yeni maceralarla devam ediyor. Bu kitapla plajda çok eğleneceksiniz.
7) Pucca / O Adam Buraya Gelecek-Pucca Günlük
İşte tam bir tatil kitabı: Pucca’nın O Adam Buraya Gelecek kitabı. Blogger olarak tanıdığımız Pucca’nın yaşarken hiç komik değildi, dediği hayatını yine tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor. Okurken çok eğleneceğiniz Pucca’nın günlüğünde yine mutlu sona ulaşmaya çalışacaksınız.
8) Haruki Murakami / İmkânsızın Şarkısı
Uzakdoğu’ya ve Japonya’ya ilgi duyanlar için harika bir önerim var: Haruki Murakami’nin İmkânsızın Şarkısı adlı kitabı. Japon yazar Haruki Murakami aykırı ve olağanüstü hikâyesiyle sizi boğucu yaz sıcaklarında hem eğlendirecek hem de meraklandıracak.
1968-1970 yılları arasında Tokyo’da geçen roman o dönemin toplumsal özelliklerini yansıtırken üçlü bir aşk hikâyesiyle de sizi sarıp sarmalayacak. 37 yaşında roman kahramanı bir yolculuk sırasında Beatles’ın “Norwegian Wood” adlı parçasını duyar ve üniversite zamanındaki günler, en yakın arkadaşının intihar etmesi ve sonrasında onun kız arkadaşıyla yakınlaşmasını hatırlar. Böylelikle öğrencilik döneminde yaşadığı uçarı, özgür seksin kol gezdiği bir öğrenci hayatıyla roman devam eder.
Haruki Murakami’nin bu romanıyla bambaşka hayatlara bambaşka diyarlara yolculuk yapacaksınız.
9) Sabahattin Ali / Kürk Mantolu Madonna
Eğer tatilde güneşlenirken bir yandan da tutkulu bir aşk hikâyesi okumak isterseniz Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı tam da size göre. Romanda Raif Efendi’nin hem hayat hikâyesi hem de içsel hikâyesini özümserken bir yandan da tutkulu aşkına şahit olacaksınız.
Raif son derece içine kapanık, sessiz sakin bir delikanlıdır. Çalışmak için gittiği Almanya’da ilanını gazetede gördüğü bir sergiye gider. O sergide Kürk Mantolu Madonna tablosuna hayran kalır. O tabloyu izlerken yanına bir kadın sessizce gelir ve işte o noktada roman da başlar. Bu naif, tutku dolu aşk hikâyesini yazın okumak için listenize mutlaka eklemelisiniz ;)
10) Turgut Uyar / Göğe Bakma Durağı
Şiir tutkunlarına da önerim büyük şair Turgut Uyar’ın şiirlerinin toplandığı Göğe Bakma Durağı olacak.
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Yaz demek, tatil demek. Tatil demek, aşk demek. Aşk dolu şiirlerle geçireceğiz güzel bir tatil dilerim :)


29 Temmuz 2015 Çarşamba

Görülmesi Gereken En Güzel Orta Avrupa Şehirleri

1. Prag , Çek Cumhuriyeti


Yüzlerce yıl Bohemya’ya başkentlik eden Prag, zarif köprüleri, katedralleri, eşsiz mimari özellikteki yapılarıyla Orta Avrupa turlarının da gözdesi bir şehir. Tarihi bölgenin Arnavut kaldırımlı sokaklarında gezerken hissettiğim duygular tarifsiz. II. Dünya Savaşı’ndan neredeyse hiç zarar görmeden çıkmayı başaran bu şanslı kentte Orta Çağ havası hemen her yerde karşınıza çıkıyor.
Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ın dokuzuncu yüzyıldan kalma kalesi, Eski Kent Meydanı (Staromestske nam), Charles Köprüsü, Astronomik Saat, Eski Kent Köprü Kulesi (Stare Mesto) ve St. Nicholas Kilisesi gezilecek yerlerin başında geliyor. Dünyaca ünlü Çek biralarının tadına da bakmadan dönmemeli.Her ne kadar Çekler Avrupa’nın en çok sızlanan milleti olsa da, sokakları dolduran hınca hınç turistlerden yayılan enerji şehrin hemen her sokağında hissediliyor. Uzun yürüyüşlere kendinizi hazırlayın!

2.Budapeşte , Macaristan

Budapeşte, Orta Avrupa şehirleri içerisinde benim gözdem ve en iyi bildiğim şehirlerden biri. 2 hafta kadar kalıp bir çok sokağında yürüdüğümden olsa gerek, bu şehre duygusal olarak bağlandım diyebilirim. Tuna Nehri’nin iki yakasındaki Budin ve Peşte kentlerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş, Orta Avrupa’da en çok ilgi çeken kentlerden biri olan Budapeşte, Orta Avrupa’nın Paris’i olarak isimlendiriliyor. Oysaki Paris ile çok farklı karakterlere sahipler.
Berlin’den sonra bölgenin ikinci en büyük kenti olarak şehrin, büyüklüğüne rağmen gelişmiş ulaşım istemiyle ve yürüyerek gezmek pek kolay. 3 defa çıktığım Gellert Tepesi’nden eşsiz Tuna Nehri manzarasını izlemek, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Balıkçı Tabyasının nefis kafelerinde oturmak; nefes almak ve doğayla iç içe olmak için tasarlanmış Margaret Adası, Gül Baba Türbesi, Rönesans Sarayı gezilecek yerlere eklenmeli.
Tuna Nehri üzerinde tekne turu da unutulmamalı. Oraya kadar gitmişken bir de meşhur kaplıca keyfini çıkarmadan dönmek olmaz. Eski izbe yerlerin dönüştürüldüğü Ruin barlar ise tüm Avrupada meşhur. En az birini ziyaret edin. Budapeşte uçak bileti 99€’ya kadar düşüyor bazen. Konaklama için Estilo Fashion Otel Budapeşte nefis bir tercih olur.
3.Viyana ,Avusturya


Avusturya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Viyana, kültür ve sanatın da merkezi olarak biliniyor. Tarih boyunca Avrupa’nın önemli diplomatik ve kültürel olaylarına ev sahipliği yapan Viyana, yüzde 30’a yaklaşan orman varlığıyla aynı zamanda yeşil bir kent. Dünyanın en yaşanılabilir şehirleri listesinde birkaç yıldır hep ilk sırada.
Çok sayıda alternatif sunan müze şehirde Habsburg Hanedanı’nın yazlık sarayı Schönbrunn Palace turistlerin en çok ilgi gösterdiği yer. Gezmek için 1 günü sadece bu saraya ayırmıştım. Avrupa’nın en önemli sanat koleksiyonlarından birisine ev sahipliği yapan Viyana’da, ayrıca Hofsburg Sarayı, Opera Binası, Belediye Binası, Sanat Tarihi Müzesi, Kelebek Evi, Belvedere Sarayı görülmesi gereken yerler arasında yer alıyor. Barok ve Art Nouveau başkenti sayılan şehrin sembollerinden St. Stephan Katedrali görülmesi gereken diğer bir yer.
Yıl boyunca farklı müzik festivallerinin düzenlendiği Viyana’da sanat tutkunları için inanılmaz seçenekler var. Bir Avusturya lezzeti olan şnitzeli de mutlaka deneyin.

4.Salzburg , Avusturya
‘Tuzdan kale’ anlamına gelen Salzburg, aynı zamanda Avusturya’nın simgelerinden besteci Mozart’ın da doğduğu kent. Ekim’de ziyaret ettiğim Salzburg ve çevresi beni kendisine aşık etti. Şehirlerle ilgili bir beklenti ve önyargım olmadan seyahat etmeyi severim, ama doğrusu Salzburg’dan bu kadar etkileneceğimi tahmin etmiyordum. Görkemli Alp Dağlarının eteklerinde yer alan UNESCO Mirası Old City, sanat ve tasarımın yarattığı sade ama etkileyici sokakları ile Salzburg gönlümdeki sağlam yerini aldı.
Barok mimarinin özelliklerini korumayı başaran kent, tarihe ilgisi olan gezginleri cezbediyor. Doğal bir tablonun içerisinde geziyormuşçasına bir izlenim sağlayan Salzburg, müzik festivalleri ile de ünlü.
Mozart’ın doğduğu ev bugün müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Salzach Nehri kıyısındaki bisiklet turları ve spor aktiviteleri yerli halkla kaynaşmayı sağlıyor. Kent özgün mimarisi ve korunan yapısı nedeniyle 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Mirabell Sarayı, Aigen Sarayı, Johannes Sarayı gezilmesi tavsiye edilen noktalardan. İlk fırsatta tekrar gidip, bir peri masalını andıran Hallstatt ve  Acheensee civarında daha uzun süre vakit geçirmek istiyorum. Konaklama tavsiyesi: Hotel Goldener Hirsch.
5.Bratislava , Slovakya 
Slovakya’nın başkenti Bratislava, tıpkı diğer Orta Avrupa başkentleri gibi Tuna Nehri kıyısına kurulmuş. Hem Avusturya hem de Macaristan’a sınırı olan Bratislava bu özelliği ile de ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Budapeşte sonrası ziyaret ettiğim, Avrupa’nın en dinamik ve genç nüfuslu kentlerinden biri olan Bratislava, bir başkente göre sakin ve dingi bir atmosfere sahip.
Huzur dolu Eski Şehir Bölgesi’ni mutlaka gördükten sonra; Bratislava Kalesi, Devin Kalesi, Saat Müzesi, Ulusal Müze, Silah Müzesi, Mozart Evi, Yahudi Kültür Müzesi, Soykırım Anıtı ve Mavili Kilise görülebilecek noktalar arasında yer alıyor.
Bratislava çok küçük bir alanda kurulduğundan, bir tam günlük bir zaman diliminde, tüm kentin büyük bir bölümünü yürüyerek keşfetmek mümkün. Rast gelirseniz açık havada kurulmuş kanepeye kurulup, açık hava kütüphanesinden dergi ve kitapları karıştırın, ağaçların dibindeki armut koltuklarda yorgunluğunuzu atın. Konaklama tavsiyesi: Patio Hostel.
6.Dresden , Almanya 
Elbe Nehri üzerindeki vadide, Almanya’nın Çek Cumhuriyeti sınırına yakın bir bölgede kurulan Dresden şehri, yüzyıllar boyunca kültürel ve sanatsal ihtişamı ile dikkat çeken bir yer. Almanya’nın Floransa’sı olarak da anılan kent, II. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, savaşın bitmiş olmasına rağmen, müttefikler tarafında 2 gün durmaksızın bombalanarak şehrin dörtte üçü yok edilmiş.
Geçmişe bağlılıkları ve çalışkanlıkları ile taş üstünde taş kalmamış anıtları, tarihi binaları yeniden aslına uygun olarak yeniden ayağa kaldırılanDresden halkı takdir edilmeyi hak ediyor. Sanki 1000 yıldır oradaymış gibi duran Dresden Sanat Galerisi, Zwinger, Opera Binası ve diğer görkemli binaları ile tam bir müze şehir atmosferine sahip.
Avrupa’nın en yeşil kentleri arasında yer alan şehirde; Botanik Bahçesi, Hayvanat Bahçesi, Büyük Bahçe, Elbe Vadisi gezilecek yerler arasında yer alıyor. Kunsthofpassage neredir sorun bir de, gidin ve görün! Seveceğinize
eminim. Konaklama tavsiyesi: Ibis Hotel Dresden.

7.Ceski Krumlov , Çek Cumhuriyeti 

Cesky Krumlov, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ın 174 km güneyinde yer alan şirin mi şirin bir kasaba. Şehrin sokaklarında yürümek, insanı sanki birkaç yüz yıl geriye götürüyor. Viyana’dan uzun ve aktarmalı bir tren yolculuğuyla gecenin bir  yarısına kasabaya ulaştığımda, şehrin sarı ışıklarının aydınlattığı sokaklar bomboştu.
Yeni günle birlikte kasabanın sokakları canlanıp, turist kalabalığıyla dolup taşınca, Cesky Krumlov’un o beni kendine aşık eden Ortaçağ kasabası tadı ruhumu şenlendirdi.
Muhteşem manzaralar sunan bahçeleri ve iyi korunmuş kalesiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Cesky KrumlovPrag’ın küçük kardeşi olarak da anılıyor. Vltava Nehrinin çevresinde konumlanan
kasaba, Avusturya ile Çek Cumhuriyeti arasında kalıyor.
St. Vitus Kilisesi, Český Krumlov Kalesi, Şehrin eski sokakları ve Meydan, müzeler ve sanat merkezleri gezilmesi gereken yerler arasında yer alıyor. Büyük otellerin bulunmadığı şehirde küçük pansiyonlar ve butik oteller, orta Avrupa turuna çıkmış gezginleri ağırlıyor. Konaklama tavsiyesi: Hostel 99.


Sevgiyle kalın..

Tatil Stilleri… Hangi Ülkede Nasıl Giyinmeli?

Stil sahibi şehirler…
Ben her şehrin kendi dinine, tarihine ve kültürüne sahip olduğu kadar, kendi kıyafet stiline de sahip olduğuna inananlardanım. Mesela, Hindistan’ın geleneksel kıyafetinin rengi sarı bence. Hintliler kıyafetleri daha çok dikdörtgen şeklinde kullanırlar. Sarı, bir tür kumaş ve genellikle kısa kollu, sırt dekolteli ve omuz üzerinden bağlanıp, aşağıya doğru sarkıtırlar. Bu tarz kadınlar tarafından giyilen geleneksel kıyafetler arasında daha çok. Bu tarz Sri LankaNepalPakistan gibi ülkelerde yaygın olarak kullanılıyor.
Neoklasik sokakların modern binalarla kucaklaştığı İtalya’nın sanat, tasarım ve moda açısından ön plana çıkması şans mı? Birçok seyahat sever modanın kalbine alışveriş için buraya gelse de İtalya keşfedilmeye değer muhteşem gizli hazinelere sahip bir şehir. Her şehre hayat veren biri olduğu gibi, İtalya’da  da Milano‘ya hayat veren 1000 yılın dâhisi Leonardo da Vinci’nin buraya hiç mi katkısı yok? İtalyanlar şöyle derler; Roma’da anıtları Venedik’te romantizmi hatta tipik İtalyan geleneklerini paylaşmak için değil, sanatı stille birleştirip hızlı yaşamı tatmak için burayı soluyun.



Yazın giyinmek benim için ayrı  bir heyecan ve keyiftir. Nereye gidilecekse, ona göre giyinmenin yanındayım açıkçası. Siz de bunun için tatil stillerine dikkat etmelisiniz. Şehir dışında egzotik bir yere gidilecekse, bavulumuzu o şekilde hazırlamanın bize hem rahatlık hem de kolaylık sağlayacağını düşünürüm. Bir hafta kalma planımız varsa, sadece ihtiyacımız olanları bunun yanında, kıyafetlerimizi kombin yaparak hazırlarsak tatilimizde bize hem zaman kazandırır hem de giymeyeceklerimiz de yanımızda yük olmaktan çıkar. Bende farklı ülkeler için stil önerileri hazırladım. Bu şekilde tatilimize çıkmadan çok pratik bir şekilde hazırlanabilirsiniz.

Barselona, İspanya 

Akdeniz’in en işlek limanlarından biri olan Barcelona, Katalonya bölgesinin başkenti olmanın ötesinde özelliklere sahip. Kültür, sanat alanlarında yalnızca Madrid ile değil Avrupa’nın en büyük şehirleriyle de yarışıyor. MiroPicassoDaliGaudiBarselona‘nın sembolleri… Barcelona, Akdeniz iklimine sahip olduğundan, yazları 30-35 derece civarlarında, kışları ise 15 derece. Eğer Barcelona’ya yazın gitmeyi tercih ediyorsanız, tarih zengini bu şehirde, plajlarına gitmeyi ihmal etmeyin. Gündüz plajda mayo & bikininizle  geçirdiğiniz zamanı, akşam şık bir elbise ya da şort-bluz kombiniyle tamamlayıp güzel bir akşam yemeğine çıkabilirsiniz.



Tayland


            Dört mevsim hava sıcaklığı hemen hemen aynı olup, tatil için gidilebilecek kaç yer var dünyada? 
On iki ay boyunca sımsıcak olan ve neredeyse hiç kış görmeyen şehir olan Tayland, dünyanın en ilgi çeken ülkelerinden birisi. 
Huzuru bulacağınız Tayland’da, giyebileceğiniz en rahat kıyafetlerinizi getirin. 
              Uzun elbiselerketen gömleklerbol pantolonlar ve tabii ki şemsiye.










Floransa, İtalya

Rönesans‘ın doğduğu yer, Duomo‘nun ana vatanı, Toskona‘nın başkenti… Sanatın ve kültürün kalbinin attığı şehir. Tarih ve sanat kokan bu şehirde, özel parçalar seçilmeli. Mutlaka bir şapka ayrıca, beyaz pantolon sizi her zaman  zarif ve ve şık gösterir.

Santorini, Yunanistan


Sönmüş bir volkanın yamacında ki saklı cennet. Santorini Ege’nin en sıra dışı adası ve cazibesi çok fazla. Zamansız bir tarza sahip olması, buraya huzur vermiş. Buraya gelirken, yanınızda mutlaka düz sandaletleriniz, romantik elbiseleriniz ve tunikleriniz olsun.












St. Tropez, Fransa  


Güneşin yıkadığı balıkçı köyünün şirin limanı, kırmızı kiremitli evleri ve efsane kumluk plajları keşfetmeye değer. Ressamlar ve bohemler neslinin ve sonraki tatilcilerin kalbini çalan güzellikler kısa bir yürüyüşle önünüze serilecektir. Burası her ne kadar Cote d’Azur bölgesinin en lüks yeri olsa da, tatil stillerinde hem spor hem de şık olabileceğiz kıyafetler tercih edebilirsiniz. 

Hem rahatınızı düşünün, hem de şıklığınızı.
 









Ibiza, İspanya

İspanya’nın en popüler adası olan İbiza, tam bir özgürlükler adası. İbiza, her ne kadar partileri ile meşhur olsa da, gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri. Turkuaz renkli denizi ile binlerde turisti ağırlıyor. Dans ve partilerin çokça yaşandığı İbiza’da, tatil stillerinde gündüz günlük elbiseler, akşamları ise ipeksi kaftanlar tercih edebilirsiniz.

Yurtdışında Yapmamanız Gereken 18 Şey !

Her ülkenin her kültürün kendine özgü gelenek ve batıl inançları mevcuttur. Gittiğiniz ülkenin geleneklerine saygı duymak bir taraftan da komik duruma düşmemek adına ülkelerin hassas olduğu noktaları bilmek lazım. Bu amaçla sizin için faydalı olacağına inandığım yurtdışında yapmamanız gereken küçük küçük bilgiler derledim.


Fransa’da para konusunda çok konuşmamaya dikkat edin lütfen! Nerede, hangi pozisyonda çalıştığınızı söyleyin, ama asla maaşınızın miktarını söylemeyin. Burada bu mevzu hakkında konuşmak çok büyük kabalık kabul ediliyor.
Fransa’da esasında dikkat etmekten ziyade zorluk çekeceğiniz bir durumdan daha bahsetmek istiyorum. Fransızlar, İngilizce bilseler dahi konuşmazlar diye yanlış bir kanı bulunmaktadır. Esasen bunun nedeni Fransa’nın yabancı dil eğitiminde o kadar da iyi olmamasıdır. Yanii bilerek İngilizce konuşmama gibi bir yaklaşımları yoktur.
Yeni Zelanda’ya gidip de araba kiralarsanız, trafikte başınıza ne gelirse gelsin asla korna çalmayın. Çünkü bu inanılmaz büyük kabalık kabul ediliyor
Hindistan’a sevgiliniz ya da eşinizle gittiyseniz pek temas halinde olmamanızı tavsiye ediyorum. Çünkü Hindistan oldukça muhafazakâr bir ülke.  Eşiniz ya da sevgilinize dışarıda sevginizi gösterirken birazcık dikkat edin derim ben :)

Meksika eğlenceli insanların ülkesidir. Bu sebeple size pek çok şaka yapılabilir ya da lakap takılabilir. Bunlara alınmayın, siz de mümkünse onlara uyun ve şakalar, espriler yapın ;)
Norveç’te insanlar dini çok yoğun yaşamıyorlar, hatta çoğu insanın dini inancı bulunmuyor. Bu sebeple Norveçlilere kilise ya da inançlarıyla ilgili soru sormanız garip ve kaba karşılanabilir.
Türkiye’de okey işaretinin ne anlama geldiğini mutlaka herkes biliyordur. O konuyu çok da uzatmasak iyi olur. :)
İngiltere’de paranın mevzu edilmesi inanılmaz kaba bir davranış olarak kabul ediliyor. Bu nedenle Türk damarınızın azizliğine uğrayıp da insanlara ne iş yaptıklarını ve bu işten ne kadar kazandıklarını kesinlikle sormayınız.
İrlanda’ya gittiğinizde, İrlanda aksanını taklit etmemelisiniz. Aksanlarıyla dalga geçilmesini büyük kabalık kabul ediyorlar. İrlandalıların bir diğer hassas noktası da İngiltere’nin anakara olarak kabul edilmesidir. İrlanda’da arkadaş edinmek istiyorsanız İngiltere’yi anakara olarak kabul ettiğinizi söylememelisiniz.
Almanya’da aman ha doğum gününden önce birinin doğum gününü kutlayayım demeyin. Çünkü bu ülkede doğum gününü gününden evvel kutlanmasının kötü şans getireceğine inanılıyor. Bunun dışında bu ülkede sakın Nazi selamı vermeyin ya da Nazi propagandası sayılan kıyafet ve aksesuar kullanmayın.
Kenyalılar ise nedendir bilinmez onlara ilk isimleriyle seslenmelerinden hiç hoşlanmıyorlar. Ya unvanlarıyla doktor, avukat vs. gibi ya da hanımefendi, beyefendi diye seslenmenizi tavsiye ederim.
Kenya’da ilginçlikler bununla sınırlı değil. Bu ülkede inançlara çok büyük bir bağlılık vardır. Biri inancınızı sorduğunda dalga falan geçmeyin ve ciddi ciddi sorusunu cevaplayın. Bir de sakın kalabalık bir ortamda seks hakkında konuşmayın, bir daha o ortama girme şansınız olmayabilir.
Şili’de görgü kurallarına çok dikkat ediliyor. O nedenle önünüze çıtır çıtır kızarmış patates kızartması dahi gelse mutlaka çatal kullanınız.
Singapur adeta bir yasaklar ülkesi. Fakat Singapur’u modern ve tertemiz bir ülke yapan da bu yasaklar aslında. Singapur’da toplu taşıma araçlarında yemek yemenin yasak olması dışında tükürmek, topluma açık alanlarda tuvaletinizi yapmak, sosyal alanlarda sigara içmek, yere çöp atmak, evcil hayvanınızı umumi alanlara sokmak ve kuş beslemek de ülkedeki yasaklardan birkaçıdır.
Amerika’da bir restorana gittiğinizde bahşiş bırakmadan çıkmamanızı tavsiye ederim. Bahşiş bırakmadan çıkarsanız arkanızdan pek hoş bakılmaz. Zaten çoğu restoran adisyona bahşişi de ekliyor.
İtalya’da neden kapuçino sipariş etmeyeyim, dediğinizi duyar gibiyim. İtalya’da tabii ki kapuçino içebilirsiniz, fakat sadece sabah saatlerinde. Çünkü İtalya’da kapuçino sabah içilen bir içecektir. Bu nedenle akşam saat 5 gibi bir restorana gidip de kapuçino sipariş edeyim demeyin.
Macaristan’da kadeh tokuşturmamaya dikkat edin. Bağımsızlık Savaşı zamanında Macar generallerini idam eden Avusturalyalılar zaferlerini kutlamak için günlerce bira bardaklarını tokuşturmuşlar. Bu nedenle işte o zaman Macarlar bir daha kadeh tokuşturmamaya yemin etmişler.
Çin’e giderseniz şayet saat ya da şemsiye hediye etmemenizi tavsiye ederim. Çünkü Çince ‘saat’ kelimesi ‘ölüm’ kelimesini çağrıştırmakta ve şemsiyenin de kısmetleri kapatacağına inanılmaktadır.
Ukrayna’da bir arkadaş edinirseniz aman ha ona bir buket çiçek yollayayım demeyin. Çünkü buket çiçek hatta iki gül yan yana dahi olsa bu mezarlıkları hatırlatmaktadır ve nazik bir davranış olarak görülmemektedir. İlla çiçek vermek istiyorum diyorsanız bir tane gül vermenizi öneririm.
Aman ha İtalya’da kapuçino içeceğiniz zaman saati kontrol edin :)
Sevgiyle kalın…